Birkaç özelliğini anlatacağımız Atta karıncaların, yani
yaprak karıncaları yeryüzündeki yaklaşık sekiz bin karınca türünden sadece bir
türdür. Her türün kendine mahsus özellikleri olduğu düşünüldüğünde yeryüzündeki
Sani-i Kerim'in benzersizlik sanatı bir kere daha Görülmektedir. Bunlar
dünyanın hemen her yerinde yaşar. Böceklerin çoğu yalnız yaşayacak şekilde var
edilmiştir. Oysa karıncalar koloni denen geniş topluluklar oluşturur. Bazı
kolonilerde karınca nüfusu yarım milyonu bulur. Kolonilerinin çoğu toprağın
içinde ya da kayaların altında bulunur.
Yaprak karıncaları bildiğimiz diğer karıncalar gibi hazır
gıdaları yuvalarına taşımazlar. Kendi besinlerini kendileri yapacak kabiliyetle
donatılmışlardır. Hem de çok proteinli ve lezzetli mantarlar üretecek
kabiliyette. Bunların belirgin özellikleri, koparttıkları yaprak parçalarını
başlarının üstünde yuvalarına taşıma şeklindeki ilahi şevkleridir.
Karıncalar, sağlamca kenetlenmiş çenelerinde taşıdıkları,
kendilerine oranla oldukça büyük yaprak parçalarının altına gizlenirler. Bu
sebeple, işçi kanncaların gün boyunca çalıştıktan sonra yuvaya dönüşleri çok
ilginç bir manzara ortaya çıkarır. Böyle bir tabloyla karşılaşan kişi, ormanın
zemini sanki canlanmış, yürüyormuş hissine kapılacaktır. Tahmin edilen o ki;
yaprak kesici karıncalar, Amazon’da yere düşen tüm yaprakların %\5‘ini
taşıyacak kadar muazzam bir iş birliği ve çalışma becerisiyle tasarlanmıştır.
Bu yapraklan neden taşıdıklarını araştıran bilim adamları, kanncaların bunlan
mantar üretiminde kullandıkilarını keşfetmişlerdir.
Yapraklan kendileri yiyemezler. Çünkü vücutlarına, bitki
hücrelerinde oldukça zengin oranlarda bulunan selülozu sindirebilecek enzim
üretecek mekanizma konmamıştır. Peki, bu kadar yaprağı nasıl kullanıyorlar
dersiniz...
Kesici ekipler, yapraklan kesip yuvaya ulaştınr, bir başka
ekip, hücrelerinde salgılanan antibiyotikli sıvı ile yeraltı bahçelerini
temizleyerek "dezenfekte etmekte istihdam edilir.
Herhangi bir kimya,
biyoloji veya ziraat fakültesinde okumamış, laboratuar görmemiş bu
hayvancıklar, ilham edilen bu dezenfektan salgının "ekim" alanını,
yani mantar bahçesini bozacak herhangi bir ürünün yetişmemesi için
kullanıldığını nereden bilecekler! Bitmedi, o sırada "bir diğer
ekip", yuvaya ulaştırılan büyük yapraklan, küçük parçalara ayırarak
hazırlamaktadır. Kimin için, ne için? Arkadan gelen ekip, bu küçük yaprak
parçalarını ağzında çiğneyip "lapa" hâline dönüştü-rebilsin ve ekim
işlemine uygun duruma getirsin diye... Yine bitmedi. Bir başka ekip, devreye
girerek hazırlanmış yaprak lapasını mantar ekimi için uygun otan yerlere serer.
O sırada, bir başka ekip de yuva içindeki eski bahçeciklerden mantar parçaların
sürükleyerek bu yaprak lapalarının içine ekmektedir.
Evet, Nihayet karıncaları besleyecek mantarın yetişmesi için
bütün hazırlıklar tamamlanmıştır. Yetişen mantarların tomurcuklarında kendileri
için gerekli proteinler üretilir. Depo hâlindeki bu gıda maddelerinin bozulmaması
için mucizevi bir şevkle son derece dikkatli davranır, harikulade tedbirler
alırlar. Bunun için ortamın nem oranının %60 ve sıcaklığın 25 C derece olmasına
dikkat edilir. Bunları nereden, ne zaman öğrenmişlerse... Çok şaşılacak bir
durum Neticede bizleri hayrete düşürecek incelikle, maharetli birer ziraatçı,
biyolog, kimyager ve aynı zamanda iyi bir aşçı gibi ağızlarına layık şekilde
mantar üretirler. Amazon’da yaşayan Atta karıncaları bize, ferdi güçler,
kabiliyetler ve çabaların; bir hedef doğrultusunda, uyum içinde
birleştirildiğinde başarı için tükenmez bir güç elde edilebileceğini
ispatlamaktadır.
Görüldüğü gibi ‘marifetli’ unvanını hak edecek kadar
istidatlı ne çok hayvan var